‘‘KAYIPLAR BULUNSUN, FAİLLER YARGILANSIN!’’ 558. HAFTA ve 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ

Bugün 10 Aralık.Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul ve ilanının yıldönümü.

2. Dünya Savaşı’nın neden olduğu ağır yıkım ve tahribatın ardından benzeri acıların bir daha yaşanmaması ve barışın egemen olduğu bir uluslararası düzen kurmak amacıyla, 26 Haziran 1945’te Birleşmiş Milletler Kuruluş Antlaşması imzalanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 günü Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiş ve “10 Aralık” İnsan Hakları Günü ilan edilmiştir.

Maalesef  Evrensel Beyannamede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları, dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef günümüzde Birleşmiş Milletler de, var oluş sebebiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada başarılı olamamaktadır.

Türkiye’de 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren resmen kaldırılan OHAL rejimi, pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılarak, tüm ağırlığı ve anti demokratik uygulamaları ile sürmektedir. Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma ve tüm krizleri dış güçler ve darbe girişimi ile ilişkilendirerek erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırmaktadır. Toplumun tüm demokratik hak arayışlarını ve haklarının koruma eylemlerini bir güvenlik sorunu olarak ele alan siyasal iktidar, böylesi durumlarda hep yaptığı üzere öncelikle engelleme ve yasaklamalarla ‘’insan hakları’’ konusunu arka sıralara atmaktadır.

İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın her yıl kamuoyu ile paylaştığıyıllıkraporları,günlük hayatımızda hepimizin tanık olduğu ve maruz kaldığı hak ihlallerinin geldiği korkunç boyutlarıaçıkça göstermektedir. Özellikle ifade özgürlüğü üzerindeki baskı, yaşam hakkı ve işkence, kötü muamele yasağı gibi hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Ülkedeki en korumasız ve riskli yerlerin başında hapishaneler gelmektedir. Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının göstergesi olan hapishaneler, yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir.Salgın dönemindeki kısıtlamalar sürekli hale getirilerek yeni bir “normal” yaratılmak istenmektedir.

Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda, 2020 yılında ülkede yüksek sayılarda yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır.

Çok farklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin, “önleme ve koruma” yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu yapısal şiddetin ve/veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir.

Siyasi iktidarın insan hakları ve yargı alanında reform söylemleri, bu tablo altında gerçekleşebilecek bir vaat olarak görülmemelidir. Hedef, gerçektenbir reform yapmaksa, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması ve geçmişle yüzleşmeyi sağlayacak gerçek bir çatışma çözüm sürecine girilmesi bir zorunluluktur.

İnsan Hakları Derneği olarak yıllardır sürdürdüğümüz eylem ve etkinliklerle 1990‘lı yılların en büyük kâbusuolan faili meçhul cinayetle katledilen ve kaybedilen insanların akıbetlerini soruyor, faillerinin bulunup yargılanmaları konusunda kamuoyunu ve yetkilileri duyarlılığa davet ediyoruz.

Cumartesi Anneleri her hafta yakınlarını, yakınlarının kemiklerini, o kemiklerle birlikte yok edilen adaleti arıyorlar! Bu kamuya açık şiddetsiz eylemle, hem gözaltında kaybedilen insanların hikâyelerini gündemde tutarak onların yokluğa karışmalarını ve unutulmalarını engelliyor; hem de politik bir kötülüğü görünür kılıyor. Onlar resmi kayıtlarda çoğu hâlâ yaşıyor görünen çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini öğrenmek için adalet istiyorlar; ölülerinin yasını tutabilmek için, onları insan onuruna yakışır bir şekilde ve usulünce defnedebilmek için adalet istiyorlar. Bu istemleri belli bir süre sonra devletin nezdinde kabul gördü.

2011 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumartesi Annelerini resmi konutunda kabul etmiştir. Hakikat Komisyonunun kurulması, işkence ve zorla kaybedilmenin insanlık suçu olarak kabul edilmesi, insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması talep edilmiştir. Görüşmenin ardından Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, Cemil Kırbayır’ın 13 Eylül 1980’de Göle’de gözaltına alındıktan sonra işkencede öldürüldüğü ve cesedinin yakılarak yok edildiği raporlandı.

Yakın tarihte bir zamanlar bu gelişmeler yaşanırken Cumartesi Annelerinin hak ve adalet arayışı günümüzde farklı bir boyut kazandı. İnsan Hakları Derneği’nin Cumartesi Anneleri için düzenlediği eylem ve etkinliklere yasaklı hale getirildi. Kimi zaman barışçıl oturma eylemi yasaklamalar ile engellendi, eylemi sürdürmek isteyen hak savunucuları ve kayıp yakınları gözaltına alındı, yargı baskısına maruz bırakıldılar.

Analık hakkıyla, ana yüreğinden gelenle konuşan, davranan Cumartesi Annelerine yönelik her saldırı, toplum vicdanında ve aklında anında mahkûm edilecek, Anayasa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırı bu yasak kararları ulusal mahkemelerde olmazsa uluslararası mahkemelerde mutlaka cezalandırılacaktır.

Bizler insan hakları savunucuları olarak, Cumartesi Annelerinin her zaman hakikat ve adalet taleplerinin sesi, soluğu olmaya devam edeceğimizi, mücadelemizin devam edeceğini bir kez daha haykırıyoruz.

Bizler İnsan Hakları Savunucuları olarak; insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötü sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Bu idealin gerçekleşmesi elbette toplumsal muhalefeti oluşturan ve bu toprakların vicdanlı insanları sayesinde olacaktır.

 

ÖZGÜR-EŞİT VE ADİLCE YAŞANABİLİR BİR DÜNYA İÇİN

İNSAN HAKLARI MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEKTİR.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ BATMAN ŞUBESİ

Bu haber daha önce 151 kez okundu.